26 Şubat 2011 Cumartesi

Betül Mardin'den Öğütler...

Gönderen Eleneda zaman: Cumartesi, Şubat 26, 2011 0 yorum
Başlık öğüt olunca ben de tüm internet sitelerindeki modaya uydum ve yanına hemen bir tane gül resmi koydum:) İlk çektiğim gül resmi olması nedeniyle de manevi değeri yüksektir bende:) Sözkonusu bir kadın da olunca en güzel çiçek olan(bana göre tabi) sarı gül yakışır yanına dedim. Bu kadar detaydan sonra gelelim bir duayene...
Betül Mardin...Çoğumuz tanırız ya da adını muhakkak bir yerde duymuşuzdur.'Yok ben onu da duymadım' derseniz hemen birkaç kısa bilgi vereyim kendisi hakkında....

1926 İstanbul doğumlu bir Halkla İlişkiler duayenidir kendisi.Kökleri Hz. Muhammed (S.A.V) 'in torunu Hz. Hüseyin (R.A) 'a kadar gittiği iddia edilen bir Osmanlı ailesi olan Mardin ailesinin 2. çocuğudur.Ünlü müzik yapımcısı Arif Mardin'in ablası  ve ünlü tiyatrocu Haldun Dormen'in de eski eşidir.Dolayısıyle de yaptığı röportajları olay olmazsa şaşırdığım gazeteci Ayşe Arman'ın da kayınvalidesidir.Sayısız insan kazandırmıştır iş dünyasına.Ne zaman kendisi ile ilgili bir haber görsem okumadan geçmemiş,çıktığı tv programlarını da zevkle izlemişimdir.İşte böyle başarılı bir kadının öğütlerini kulak arkası etmemiz mümkün değildir herhalde...Ne zamandır paylaşmak istemiştim vakit bu vakitmiş demek ki...
  • Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.
  • Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.
  • Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini update et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.
  • Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)
  • Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.
  • Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!
  • Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesela benim babam, hiç düşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.
  • Olumlu olacaksın.
  • Bazı şeyleri kabul edeceksin. Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.
  • Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği ve şerefsizliği olduğunu bileceksin!!
Son madde süper değil mi:)Bir o kadar da içten...

Herkese sevgiler...

25 Şubat 2011 Cuma

Eda'dan Bir Kitap Daha...

Gönderen Eleneda zaman: Cuma, Şubat 25, 2011 2 yorum
Bugün güne çok güzel haberlerle başladım.4.bebeğimiz Ela şok bir kararla aramıza gelmeye karar vermiş.Anne sezeryan beklerken o inatla hayır ben normal şekilde geleceğim demiş,annesini de hiz üzmeden bir çırpı da 'merhaba' demiş bizlere.Belli ki kızımız sürprizleri seven bir çocuk olacak:) Hayatı boyunca hep güzelliklerle karşılaşsın Ela bebeğimiz...Hep şanslı olsun...
Gelelim başlığımızdaki esas konuya.Bugün çok sevdiğim bir çocuk kitabını paylaşacağım sizlerle.Ne yalan söyliyeyim Eda'dan daha çok anne beğendi bu kitabı.Anlat anlat bitmez aç tırtıl. O kadar yalın bir anlatımı ve çizimleri var ki birden küçük bir çocuk olasınız geliyor.Kitap öyle içine çekiyor sizi.Bizim tırtıl o kadar aç ki doymak bilmiyor. Bu esnada sizlere sayıları ,meyveleri ,günleri öğretiyor.Sonunda o kadar çok yemek yiyor ki karnı ağrıyor.Sonra kocaman olup güzel bir kelebeğe dönüşüyor.(Kitabı okumuş kadar oldunuz herhalde).Yazarı Eric Carle.Kitap 47 dile çevrilmiş ve 30 milyondan fazla satmış.Ayrıca kitabın 40. doğum gününde google güzel bir sürpriz hazırlamış ve açılış logosunu bizim aç tırtıla göre düzenlemiş:)
Bir kitap hem bu kadar renkli olup hem de nasıl bu kadar yalın ,duru olabilir diye şaşırdım Eda'ya okurken.Eda da kitaptaki farklılığı anladı.Özellikle bazı sayfalarındaki meyve figürlerini daha çok sevdi.(Bizim aç tırtıl çok aç olduğu için meyvelerde hep delikler vardı)
Aslında kitabın sonundaki mesaj herşeye değer.Herşey değişebilir,çok çirkin denilen şeyler bile zamanla dönüşüm geçirip çok güzel varlıklara dönüşebilir.Olduğumuzu sandığımız kişiden çok farklı çok güzel kişilere dönüşebiliriz.Neden olmasın...Umut dolu bir kitap 'Aç tırtıl'...
Çocuğunuz için kütüphanenizde bir tane yer almasını tavsiye ederim.Başta da dediğim gibi ben daha çok beğendim şimdilik.Belki Eda da biraz büyüyünce 'Anne lütfen aç tırtıl'ı okuyalım'der mi?O günleri sabırsızlıkla bekliyorum:)

13 Şubat 2011 Pazar

Ömer'in Şekerleri Aynı Kendisi Gibi...

Gönderen Eleneda zaman: Pazar, Şubat 13, 2011 1 yorum
Ömer aramıza geleli 1 ay olmuş ne çabuk geçmiş yine zaman...Üniversitedeki dostlardan Nihan'ın 2.bebeği,bebeklerimiz arasında 3. bebek ve ilk erkekimiz Ömer:)Yaklaşık bir ay sonra yine bir kız gelecek aramıza:Ela...Sağlıkla neşeyle inşallah...Arkadaşlarımın her bebeği ile bir kez daha teyze olma heyecanını yaşıyorum.Hepsinin ayrı bir geliş hikayesi var onları dinlemek gün saymak hiçbir kelimeyle tarif  edilemez.Bu sefer bu tarifsiz heyecana bir de şeker yapımıyla ortak oldum.Nihan doğumu nerdeyse bankada yapacak kadar çalıştığı için bir türlü kendi yapma fırsatı bulamadı. Benimle paylaştığında bu durumu hiç düşünmeden yapmak için atladım.Bebek şekeri hastalığımı da bilirler zaten.Bebek erkek olunca nedense şöyle süslü püslü şeyler yapmak tuhaf geldi bize...Kız çocuklarında süsün dibine vurduk resmen:)Bu sefer ağır olalım dedik bir de anne bebek figürlü şeyler istemedi,ortak kararla anahtarlıkta karar kıldık.Ama çok güzellerdi.Ortaya karışık 5 çeşit yaptım.Çok içime sindi hele anne ve anneanneninde beğenilerini alınca deymeyin keyfime:) İşte o şekerlerden bir kaç örnek size...










Bir de sepetimiz var tabi.Yine annemizin sadelik isteği ön plana çıktı.Hazetmedi arkadaşım tüllü müllü şeylerden:)Benim de içimden böyle birşey yapmak geldi.Sağolsun Nihanım da herşeyi çok beğenip beni bir gaza getirdi ki sormayın gitsin:)





Şimdi ise karşınızda şekerlerden daha tatlı küçük prensimiz Ömer...



Ne annesine ne de babasına benzemeyen bu sırıtık prens gaz sancılarıyla annesini üzse de bu gülümseme herşeye değiyor galiba .Bir de Ömer'in bir ablası var ki Duru,o hala Ömer'in nereden gelip de annesinin kucağına konduğunu çözmeye çalışıyor.



Bu kuzu hem ailesine hem de Elif Teyzesi'ne şans getirir inşallah.Ben anahtarlığımı taktım bile.(Favorim atlı olandır).Kim bilir belki, teyzesine yeni kapılar açar bu anahtarlık.Ben de buradan paylaşırım.
Sevgiler herkese...




10 Şubat 2011 Perşembe

Haberler....

Gönderen Eleneda zaman: Perşembe, Şubat 10, 2011 0 yorum
Malumunuz erken kalkan bir kızım var.Her bebek böyledir düşüncesini yerleştirdiğim için kafama malumunuz diyorum. Aksini düşünmek bile istemiyorum çünkü.(Yoksa piyango bana mı vurdu onu da bilmiyorum).Neyse bu canavar erken kalkınca otomatik olarak anne de erken kalkar ve böylece gün erken başlar.Sırasıyla bütün kanalların sabah haber programları izlenir.Çünkü Eda kalkar kalkmaz biriktirdiği enerjiyi oyuncaklarında harcamaya başlar hem de gece yatmadan önce kaldığı yerden:) Gerçekten gözlemledim kaç kez hem de.Gece yatmadan önce en son hangi oyuncağıyla oynadıysa sabah da uyanınca ilk iş aynı oyuncağına gitmek oluyor.Sizi bilmem ama bu her seferinde bana komik geliyor.(Yine konu dağıldı).
Eda oyuncaklarına dalmış ben de bu haberleri izlerken yine güzel şeyler öğrendim.İlk kez meclisteki kadın milletvekillerimizin bir işe yaradığını düşündüm mesela.iki kadın milletvekilimiz tecavüz suçlularının hadım edilmesi ile ilgili bir yasa tasarısı hazırlamışlar son şekillerini vermek için çalışıyorlarmış.Kendimi garip hissederek çok sevindim.Gerçi tecavüz suçunu tekrarlamış suçlulara yani hastalara bu yapılacakmış ama bu bile bir adımdır.Yurt dışında bir çok ülkede bu yapılmakta  özellikle A.B.D başta olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde. Gün geçmiyor ki gazetelerin 3. sayfalarında bir tecavüz haberi okumayalım ya da çocuklara yapılan cinsel istismar olaylarına tanık olmayalım. (ki anne olduktan sonra daha bir canımı acıtır oldu bu pedofili hastalarının aramızda dolaşması) Biz de çanak tutuyoruz bu hasta insanlara. Nasıl mı? Eskiden küçücük çocuklara makyaj yapıp büyükleri taklit etmeleri bana değişik hatta eğlenceli gelirdi.' Ay şu fırlamaya bak nasıl da güzel yapıyor' derdim. Şimdi ise tüylerimi diken diken ediyor. Çünkü o bizim eğlenceli yetenekli diye adlandırdığımız çocukların bu hallerinden farklı uyarılar alan hastalar maalesef aramızda .Bakınız Vog dergisinde yer alan fotoğraflara...Milliyet gazetesinde bir haber yer almıştı bunula ilgili.Bu 6 yaşındaki kızlardan biri benim kızım olsa böyle bir çekimde yer almasına izin verir miydim.VERMEZDİM. Hem de kesinlikle...Anne olduktan sonra hele kesinlikle HAYIR...Daha doğrusu mantıklı bir neden bulamadım bu fotoğraflar için...(Fotoğraflardan örnekler koymadım burada yer alması bile rahatsız etti beni aslında) Sonuç, yasa tasarısının hazırlanıp kabul edilmesi için canı gönülden dua ediyorum.Kabul edildiğinde yine buradan paylaşırım umarım..
Gelelim diğer bir güzel habere  Türkiye'de doğan bir fil yavrumuz var artık:)Gerçekten çok sevimli  bir görseniz izlemenizi tavsiye ederim.Bu haberde ilginç gelen bir şey vardı o da hamilelik süreci...(Anne olduk ya için de doğum hamilelik anne bebek kelimelerinin geçtiği herşeye kulak kabartır oldum) Bu sürecin ciddi anlamda uzun olduğunu biliyordum ama tam gününü bilmiyordum zaten mantık olarak 110 kilo doğan bir canlının oluşum ve büyüme evresi uzun olacaktır elbette ama bunun 610 gün olduğunu bilmiyordum.Amanın  dedim birden ne kadar uzun bir süre...Gerçi insanoğlu yaklaşık 280 günde ortalama 3 kilo doğuruyorsa fillerde inanılmaz bir metabolizma var demektir.Bunu da bilgi bankamıza ekleyelim hemen:)
Şimdililk benden bu kadar...Güzel haberler alarak güzel güzel günler geçirmemiz dileklerimle...Sevgiler herkese...

7 Şubat 2011 Pazartesi

Tatil Notları:Sokakağzı...

Gönderen Eleneda zaman: Pazartesi, Şubat 07, 2011 2 yorum
Ne dalga geçmiştim ismiyle...İsminde hayır yok kendisi nasıl olur acaba diye meraklanmadım değil...Eda'ya hamileyken yakın arkadaşımızın tavsiyesi ile gitmiştik.Öve öve bitirememişlerdi bir de birkaç günlük (kötü mü kötü) Erdek macerasından sonra oraya da uğrayalım bakalım demiştik.İyi ki de uğramışız diyoruz şimdi.Öyle ki Eda doğduktan sonra da ilk yaz tatilimizde soluğu yine Sokakağzı'nda aldık.Nerede mi bu Sokakağzı?Hemen başlıyorum anlatmaya...
Assos' un 15 km. batısında Koyunevi Köyü' nün sahili olan Sokakağzı mahallesi burası...Evet küçük bir köy aslında burası ama cennet bence.Egeli teyzelerle bol bol şive geliştirirsiniz burada.Karşınızda Midilli adası önünüzde masmavi berrak bir deniz,denize sıfır moteller,akşam bol bol balık ve hastası olduğumuz kabak çiçeği dolması...Şehir hayatından uzak,huzuru ciğerlerinize kadar çekiyorsunuz.Bizim gibi 5 yıldızlı otelleri,animasyonları sevmeyen biriyseniz sizin için bingo bir yer derim.Biz sokakağzı motelde kalmıştık.Çok hijyen aramazsanız tavsiye ederim:) Gerçeği söylemek gerekirse hayatımda böyle sakız gibi çarşaflarda yatmamıştım ama tek sorun yapı eski olması.Bir aile işletmesi zaten burası,hizmet fena değil en azından sizi evinizde hissettiren insanlarla dolu.Örneğin Eda'ya tarhana çorbası yapmak istedim,tüm motel seferber oldu çorba için....
Konu Ege olunca zeytin ağaçlarını zeytinyağlarını nasıl atlarım.Adım başı zeytinyağcı var zaten ama tavsiyem araştırmadan tavsiye almadan gitmeyin derim.Biz şans eseri güzel bir zeytinyağı aldık hangi marka olduğunu da unuttum yazmayı çok isterdim.Bu da bizim zeytin ağacı yemeye çalışan edoş:)

Kaldığımız motel aynı zamanda işletenlerin eviydi.Dolayısıyla bahçelerinde bir sürü koyun tavuk vardı.Bu durumdan en çok edoş memnundu.Hareket eden her yeni canlıya şaşkınlıkla baktı:)

Motelin olduğu yolun 2 metre sağı deniz zaten.Denize girmeyi sevmeseniz bile kitabınızı gazetenizi alıp  dinlenmeye çekilebilirsiniz.Zaten motele gelen tatilcilerin büyük bir kısmı oraya her yaz gelen müdavimler...Hatta her yaz oraya gelip aynı sandelyeye oturup aynı odada kaldığını anlatan yaşlı bir çift vardı ki neşe kaynağımızdı:)




İnsanoğlu 2 gram güneş görmesin hemen hayal kurar yazla ilgili...Ben de öyle oldum galiba.Sanırım bu sene de bize sokakağzı yolları görünüyor.Özellikle çoluklu çocuklu olunca öncelik hep yavrukuşlar oluyor. Onun rahatı demek anne-babanın rahatı demek.Sizce Eda tatilden memnun kalmış mı:)


Not:Ulaşım hakkında küçük tüyolar vermeden geçemeyeceğim.Tavsiyem Bandırma'ya feribotla geçin. Oradan karayoluyla devam edin.Zira biz gidişi böyle yapıp dönüşü karayoluyla dolana dolana geldik.Sonuç pestil bir anne ve Eda.Şoför babayı siz düşünün:)Tek avantajı Çanakkale'nin içine uğrayıp aldığımız kızarmış höşmelimlerdi.Kızarmışını ilk kez deneyince bununla avuttuk kendimizi napalım:)
Sevgiler herkese...



3 Şubat 2011 Perşembe

Osmanlı'dan Dipnotlar....

Gönderen Eleneda zaman: Perşembe, Şubat 03, 2011 0 yorum
İyi ki şu 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi başladı diyeceğim nerdeyse..Dizi sayesinde ne kadar çok şey öğrendik.Özellikle Topkapı Sarayı hakkında...Diziyi izleyenler ilk bakışta sarayda çekildi izlenimine kapılıyorlar ama çok yüksek bir bütçeyle Topkapı Sarayı'nın birebir kopyası yapılmış platoya...Şaşırdım ne yalan söyliyeyim.Bunun üstüne bir de iyi bir tarihçi olduğuna inandığım Hakan Bayrakçı'yı bir tv programında bilgiler aktarırken görünce de kaçırmadım ve de burada paylaşmak istedim açıkçası.Neler öğrendim neler.Belki de ben geç kaldım öğrenmek için.O kadar Osmanlı Tarihi hakkında kitap okurum derim kendime.Meğerse okumam gereken daha çok kitap varmış...
Neler mi öğrendim peki
  • Aslında bugün Topkapı Sarayı diye gezdiğimiz yerlerin aslında sarayın mutfak,çalışanların kaldığı yerler gibi bölümler olduğunu,
  • Topkapı Sarayı'nın yapımında orada daha önce bulunan Bizans'tan kalma binanın sağlam tuğlalarının kullanıldığını,
  • Fatih Sultan Mehmet zamanında yapımına başlandığını ve ondan sonra gelen padişahların sürekli saraya yeni odalar eklemesi nedeniyle sarayın farklı farklı kubbelere sahip olduğunu,
  • Yavuz Sultan Selim'in Osmanlı'nın en cimri padişahı olduğunun ve hazinenin ağzına kadar dolu olmasının en temel nedeninin bu olduğunu,
  • Yavuz Sultan Selim'in cimriliği nedeniyle bazı ustalara bile para ödemediğini ve Süleyman'ın tahta çıktığında ilk yaptığı işin babasının döneminde mağdur olan insanlara parasını ödemek olduğunu,
  • Son padişaha kadar hazine ile ilgili yerlerde Yavuz Sultan Selim'in mührünün kullanıldığını (Ki bu 1. Selim'den daha çok hazineyi dolduran bir padişah çıksaydı onun mührü kullanılacaktı.1. Selim'in isteği böyleydi.)
  • Yavuz Sultan Selim'in babası 1.Beyazıd'ı yeniçeri ayaklanması çıkartarak tahtan indirdiğini ve Süleyman'ın da hep bu korkuyu taşıması,bu nedenle oğlu Şehzade Mustafa'yı öldürttüğünü,(Hürrem Sultan'ın tetiklemesini de atlamamak gerekir tabi)
  • Cellatların hepsinin dilsiz olduğunu,
  • Sarayda 1. erkek çocuktan sonra doğan bütün erkek çocuklarda öldürülme korkusunun olduğunu,
  • Şehzadelerin ilk olarak Amasya,Trabzon gibi yerlere vali olarak gönderildiğini,
  • Kanuni Sultan Süleyman'ın  tek erkek çocuk olduğunu,(bence ne kadar büyük bir şans)
  • Şehzadelerden tahta oturanın diğer kardeşleri yok ettğini,
  • Bu yok etme işleminin genelde boğma işlemi ile yapıldığını,
  • Şeklin boğma olmasının sebebinin padişah soyundan gelenlerin kan akıtılarak öldürülemediği
gibi daha bir sürü bilgi ama kesin kaynaklara dayanmayanları paylaşmadım burada.Bazıları çok ilginç gelmiş hatta çok şaşırmıştım.Özellikle son madde tüylerimi diken diken etmişti.
Sonra kendi arşivime şöyle bir göz attım.(Gezdiğim gördüğüm yerleri,sinemaların tiyatroların konserlerin biletlerini her zaman saklamışımdır hatta biletler de yetmez bazen oraya ait ne varsa saklamışım)En son 2005 te gitmişim Topkapı Sarayı'na.Sanırım o yarımadaya kısa bir tur düzenlemek gerekiyor.Şöyle alıcı gözle bir daha bakmak gerekecek sanırım bu kadar bilgiden sonra...
 

ELENEDA Copyright © 2010 Design by Ipietoon Blogger Template Graphic from Enakei